Umut etmek, mutlu olmak demektir. (Alain)

20 Kasım 2017 Pazartesi

Gerçek Survivor

      Kadınlarımız

Dün gece rüyâmda rahmetli annemi gördüm. Güzel bir rüyâydı. Allah (cc) bütün ölülerimize rahmet etsin.

Rüyâdan uyanınca annemi düşündüm. Annemin şahsında tüm Karadenizli kadınları düşündüm.

Annelerimiz, bacılarımız, halalarımız, teyzelerimiz, yengelerimiz hatta büyük annelerimiz çileli bir hayat yaşadılar.

1956’ya kadar yani 13 yaşıma kadar Trabzon’un bir orman içi köyünde yaşananlara A’dan Z’ye şahit oldum. Çileleri ben de paylaştım ve az da olsa yaşadım.

Kadınlarımız tam bir yaşam mücadelesi veriyorlardı. Şimdilerde survivor   şovları yapılıyor; oysa asıl survivor, yukarıda sözünü ettiğimiz cefakâr Karadeniz kadınlarıdır.

Her şeyi marketten alan yeni kuşaklara bu söylediklerimiz bir hikâye gelir. Ama bir düşünseler.

Evet, düşünelim bir. Yalnız gazı, tuzu, kibriti, basma vb. giysi için kullanılacakları; daha sonraları da şekeri ve buğdayı satın alırdık. Diğer bütün aklımıza gelenleri kendimiz üretirdik. Üretirdik demesi kolay. Hafızamızda şöyle canlandıralım bir:

Ekmekten başlayalım. Bu arada mısır ekmeği yediğimizi de hatırlatalım. Şimdi ne yapacağız? Önce tarlayı belleyeceğiz. Belli bir müddet sonra gübre sereceğiz. Uzatmayalım kazacağız, ekeceğiz, düzelteceğiz, kihân edeceğiz; vakti gelince biçeceğiz. Mısır koçanlarını ayırıp soyacağız. Mısırı kurutacağız. Değirmene götürüp öğüteceğiz. Unumuzu ambara taşıyacağız. Hamur yapıp ekmeğimizi pişireceğiz… -eceğiz, -eceğiz gibi kolay olmuyor; her şey aşamalı ve tam vaktinde…

Pişirmekten söz ettik. Tabii ocakta odun yakacağız. Odunu ormandan yapıp taşıyacağız. Sonra kırıp içeri alacağız. Yeni kuşak bunları ancak filimlerde görür. Bir de şarkılarda: Baltalar elimizde, uzun ip belimizde…

 Sütümüz, yoğurdumuz, peynirimiz ve  yağımız… Yemesi güzel. Ama ineklerimiz kışın köyde, baharda mesirede, yazında yaylada… Kışın ot gerekir onlara. Mesirelerdeki çayırlarımızdan, hatta saatlerce uzaktaki yaylarımızdaki çayırlardan temin ediyoruz. Çayır tırpanla, kenar yerlerde  orakla kesilir. Kurutulur. Bağ yapılır. Yük yapılarak köye taşınır.

Kadınlar sadece odun ve ot mu taşır. Keşke o kadar olsaydı. İneklerin altına sermek için kestane yaprağı taşır, gübre de taşır. Hatta toprak kaymışsa alt taraftaki toprağı tarlanın yukarı kısımlarına taşır…

Şimdi aklıma geliyor da şaşırıyorum. Onun için sizin şaşırmanız normal. Hafzala almayacak gibi. Kadınımız 35-40 kiloluk un çuvalını sırtına vurup 5-6 saat uzaklıktaki yaylaya çıkarır. Oradan da 45-50 kiloluk ot yükünü sırtına vurup köye getirir. Bunun sırrını hâlâ anlayamadım.  Azıcık düz bir alan oldu mu dinlenmek için yükleri konarlar ve, evet, veee horana kalkarlar. Bu nasıl bir enerji. Eve gelince iş bitmez. Yemek yapılacak, yataklar serilecek… Su taşıma, yemek yapma işten sayılmaz.

Babalar gurbette. Dedeler ve çocuklar kadınlara yardımcı.

Anneme yardımcı olmaya çalışırdım: İki küçük kardeşimi saklardım. Bu arada evin suyunu taşırdım. Tabii ahırdaki hayvanların da. Ufak tefek işler de yapardım bu ara.

Mısırları biçmede yardımcı olurdum. Küçük bir torbayla değirmene giderdim. Bu konuları başka bir yazımda anlattığım için böyle hızlı geçiyorum. Değirmendeki halalar, ablalar beni severlerdi. Öncelikle benim mısırımı öğütür, torbaya koyup sırtıma verirlerdi… 8-10 kiloluk küçük bir torbayı taşımak bir şey değil; ama arkamızda torba olduğu halde su kanalı üzerindeki tahtadan karşıya geçmek… Anlatabiliyor muyum?

Uuuuu, anlatması da zor. Bütün yıl baharda yazda kışta. Yağmurda çamurda; karda buzda; köyde  mesirede yaylada; tarlada korukta…vb. kısaca her zaman her yerde hayat mücadelesi…

Baharda  yazda vb. deyişime bakmayın, o zamanlar bunları bilmezdik. Mevsimlerin de ayların da isimleri değişikti: Bellemekler, kazmaklar,  çayır kesmekler, biçmekler… gibi sözlü bir takvim vardı. Erkekler gurbetten çayır kesmeklerde gelirlerdi. Bir ay bir buçuk ay sonra yine gurbete.

Bu hayat mücadelesini kazananlara selâm olsun.

Köyümün survivorleri bugün Türkiye’nin büyük kentlerinde birer şampiyon gibi, şampiyon evlatları gibi zenginlik içinde yaşamaktadırlar.

Köyümüzde üretim hepten değişti. Çay üretimi yapılmaktadadır. Köylülerimiz belirli zamanlarda köyde yaptıkları villalara gitmektedirler…  Neyse konumuz bu değil.

Annemi ve onun şahsında Türk kadınlarını düşündüm. Düşündüğümü kelimelerle izah edemediğim için internette gezinerek anonim fotoğraflar derledim. 

Hemen bir not yazayım o zamanlardan fotoğraflar yok. Sadece hatırlatmak için seçtim.

 Günümüze şükretmek için bu fotoğraflara bakmak yeterli. Bir de şunu düşünelim çalışma alışkanlığımız, enerjimiz niye bu kadar azaldı?

İllâ bir şey düşünmek, ders veya ibret almak zorunda da değiliz elbet. Bakalım yeter. Bir şeyler görebilirsek ne âlâ.

Sabahattin Gencal, Hamidiye- Çekmeköy_ İstanbul





*






Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta, çocuk ve açık hava





çeşmeye giden kadınlar ile ilgili görsel sonucu
*
çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu













Doğu Karadeniz su değirmenleri







"ocak Başı Düşleri

saçta yufka yapan kadın ile ilgili görsel sonucu

saçta yufka yapan kadın ile ilgili görsel sonucu






İsimsiz






kilim_dokuma_3.jpg.jpg


Görüntünün olası içeriği: 2 kişi





çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu











Tek Derdi Odun Olsa İnsanın

Çamlıhemşin altıparmak  3562

Aile Bağları








çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu

Otomatik alternatif metin yok.





çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu













çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu


çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu



çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu

çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu



çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu

Otomatik alternatif metin yok.










karadenizde yayık ile ilgili görsel sonucu



köy çeşmeleri ile ilgili görsel sonucu

















çalışan karadeniz kadınları ile ilgili görsel sonucu